“…´Dine Değil; Dini, Ecnebinin Kullanmasına´ Karşı!..” / 9 Eylül 2005
.jpg)
(Alıntı/1. ``...sizce, neresinden bakılsa ilginç şu sözleri, kim söylemiş olabilir? Hele bir düşünün:
``...cenâb-ı risâletpenah efendimiz, ehl-i İslâmın, ehl-i kitâbın malûmu olduğu üzere; yaradan tarafından, dini gerçekleri insanlığa duyurmak ve anlatmakla görevlendirildiler. Ve ismi `Peygamber`dir, yâni haber ulaştırmakla görevlendirilmiştir; Cenâb-ı Hak, Kur`an`ın değişmez hükümlerinde, kendisine saltanat, emirlik, padişahlık vermiş değildir; hükümdarlık vermiş değildir; peygamberlik göreviyle gönderilmiştir. Elbette, gerçek görevinin olgunluğuna sahip olan Cenâb-ı Peygamber, bütün dünyaya bu gerçeği tebliğ etti...``
``...fakat bu çağrıya uyulmadığı için, Cenâb-ı Peygamber, kendilerine bağlı olanlarla beraber oluşmak, düzenlenmek ve bizzat bir yönetim oluşturmak için; askeri bir kuvvet meydana getirmek ve `peygamberlik` görevini, böyle bir kuvvete ve hükümete dayanarak yerine getirmek zorunda kaldı; böylelikle asıl ve özel görevine, parlak bir görevi ekledi. Bundan başka efendiler, Peygamber`in ölümünden sonra söz konusu olan şey; bir `emirlik` oluşturulması ve bu `emirliği` meydana getiren insanların başına bir `emîr` seçilmesi sorunuydu. Hz. Ebûbekir,`emîr` olarak seçildi. Hz. Ömer de `emîr` idi; hatta büyük bilginlerimiz bilirler ki Hazret-i Ömer`e `Hâlife-yi Resûlullah` dediler; o ilk kez minbere çıktı; `-...hayır, ben Hâlife-yi Resûlullah değilim; siz müminlersiniz, ben de sizin reisinizim ve emîrinizim` dedi...``
Yanıldınız efendim; konuşan ne bir müftü, ne bir hâtip, ne de `ulemâ` dan biri; konuşan Gâzi Mustafa Kemal Paşa`dır ve bu sözleri, 16/17 Kanunsâni 1339`da (1923), İzmit Kasrı`nda İstanbul gazetecileri ile yaptığı mülâkatta söylemiştir. ...``)
Böyle konuşan bir lider...
(Alıntı/2. ``... Soğuk Savaş esnasında, Gâzi `nin `Komünizm görüldüğü yerde ezilmelidir` dediği, üstelik el yazısı taklit edilerek, yayınlanmıştı; sonradan bunun hakikati ifade etmediği anlaşıldı; zaten, daha önce aktardığım `alıntılar` da, bunun bir kanıtı. Tıpkı bunun gibi, Gâzi`nin din düşmanı olduğuna dair, inanılmaz demeçler, vak`alar uydurulur. Gâzi, dine saygılıydı; düşman olduğu, dini kullanarak daima ecnebiyle işbirliği eden yobazlardı ki, zaten onlara daima `mürteci` derdi. Aslında o, söz dinden açıldı mı, daima derli toplu, daima hürmetkâr konuşurdu. Örnek mi istediniz, buyurun:
``...Allah birdir, büyüktür. Âdat-ı İlâhiye`nin icâbâtına bakarak diyebiliriz ki, insanlar iki sınıfta, iki devirde mütalâa olunabilir. İlk devir beşeriyetin sebâvet ve şebâbet devridir; ikinci devir, beşeriyetin rüşd devridir. Beşeriyetin birinci devrinde o, tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi, yakından, maddi vasıtalarla kendisiyle iştigâl edilmeyi istilzam eder. Allah, kullarının lâzım olan nokta-yı tekâmülüne vüsûlüne kadar, içlerinden vasıtalarla dahi, kullarıyla iştigâli, lâzime-i Ulûhiyetten addetmiştir..`` (Kasım 1922)
Hepsi bu kadar mı, elbette değil, meraklısı daha nice sözlerini bulabilir; yayılmak istenilen iddiaların tersine, Gâzi `nin bu konularda daima `vukûfla `, daima öğretici konuştuğunu görebilir. İşte bir örnek daha:
``...`hutbe` demek, na`asa hitâb etmek, söz söylemek demektir. Hutbe`nin manası budur. Hutbe denildiği zaman, bundan birtakım mefhum ve manalar istihraç edilmemelidir. Hutbeyi irâd eden hâtiptir, yâni söz söyleyen demektir; biliyoruz ki Hazret-i Peygamber, zaman-ı saadetlerinde hutbeyi bizzat irât ederlerdi; gerek Peygamber efendimizin, gerekse Hulefâ-yı Raşidî`nin hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz ki, söylediği şeyler günün meseleleridir; o günün askeri, idari, mâli, siyâsi ve içtimâi hususlarıdır...`` (Şubat 1923)
Böyle konuşan bir lider, hele ecnebi`ye karşı inkâr edilmez bir zaferin sahibiyse, din düşmanı bir `zındık` olabilir mi?)
Kime yarıyor, ona bak!
(...peki nedir, eğer böyle idiyse Paşa neden, din konusunda Bursa Nutku gibi son derece sert bir tavır koymak gereğini duymuş; din adına başkaldıran, ya da kaldırmayı tasarlayan Şeyh Sait, Said-i Kürdî, Derviş Mehmet ve takımına, insafsız davranmıştır. Sebep hep aynı ama, başka bir örnekle düşünelim.
Türkistan aydınları arasında uluslaşmak temayülü `Cedit Hareketi` yle meydana çıkar; Orta Asya lı Türkler, onların sayesinde, hem Türklüklerinin hem de Müslümanlıklarının bilincine varırlar; bu da, St- Petersburg `un, yâni çarlığın işine gelmez; `Ceditçi` aydınları, Türkistan halkının gözünden düşürmek için, kullandıkları kimlerdir, bilin bakalım: evet, başta Buhara Hanlığı olmak üzere, oraların `ulemâsı` . Çarlığın kışkırtmasıyla, İslamlık adına, bu ulemânın kışkırtmaları o mertebeye varmıştır ki, yanılmıyorsam, bir `ceditçi` aydın, caminin birinde öldürülmüştür. Peki, sizce bu, İslâmı kurtarmaya mı, yaramıştır; yoksa, Türkistan`daki Türklere yurt ve ulus bilincini vermek isteyen ulusalcılığın geciktirilmesine mi? Kârlı çıkan elbette, Çarlık Emperyalizmi `dir.
Bizimkisi de o hesap! Gâzi ulusalcı yâni anti emperyalist, devletçi yâni ecnebi sermaye karşıtı, lâik yani çağdaş ve rasyonalist bir Türkiye örgütlüyor; Batılı emperyalizm`in onu yıkmak için başvurduğu metod aynı; `din elden gidiyor` feryadıyla, bilinçsiz Müslümanları dürtüyor, ayaklandırıyor; bu da elbette, ulusalcı devletin tepkisine yol açıyor: Gâzi`nin o şiddetli çıkışlarının asıl manası budur.
Şu halde, sözü şöyle mi bağlayalım: Gâzi, Komünizm düşmanı değildi, Meclis`te ilk Komünist Fırkası`nı kurduran odur; ama Komünizm`in ecnebi bir ülke tarafından kullanılmasına karşıdır, çünkü `tam bağımsızlık`tan yanaydı; tıpkı bunun gibi, Gâzi İslamiyet düşmanı değildi, inkılâbın ilk yıllarındaki konuşmaları, öleceğine yakın Filistin/`Kutsal Topraklar` çıkışı, bunu açıkça gösterir; onun karşı olduğu, din-i mübin`in `kefere` tarafından, Türklere karşı kullanılmasıdır: çünkü o, `tam bağımsızlıktan` yanadır..
Bilmem anlatabildim mi?)
Kaynakça / Cumhuriyet, 09.09.2005
Bu yazı "375" defa okundu.